Laserle dolgu yapılıyor mu?
Laser tıbbın pek çok branşında özellikle de cerrahi tedavilerde başarıyla kullanılan bir teknoloji. Diş hekimliğindeki kullanımı daha çok ağız ve çene cerrahisi uygulamalarında görülüyor. Dolgu, kanal tedavisi gibi rutin uygulamalarda henüz yaygın bir kullanım alanı yok. Kole çürüğü denilen, dişin dişeti ile birleşme sınırında oluşan çürüklerde anestezi ihtiyacı olmadan dolgu yuvasını hazırlama şansı verebiliyor. Derin olmayan çürüklerde yine anestezisiz çalışmaya olanak sağlayabiliyor.
Laserin diş hekimliğindeki klasik yöntemlere ciddi bir alternatif olduğunu söylemekten bu gün için çok uzağız. Üstelik çok pahalı cihazlar olmaları bazı avantajlarından faydalanmayı da zorlaştıran bir etken.
Bunun yanı sıra hastalar arasında "Laser dolgu" olarak anılan rutin uygulamanın laserle bir alakası yok. Beyaz (kompozit) dolguların sertleşmesi için kullanılan ve genellikle mavi renkli ultraviyole ışık yayan cihazlar laser cihazı ile karıştırılıyor.
İğnesiz uyuşturma yapılıyor mu?
Çok sınırlı bazı istisnalar dışında hayır. Eğer anestezi (uyuşukluk-hissizlik) gerektiren bir işlem yapılacak ise uyuşturucu ilacın vücuda uygulanması için hala geçerli olan araç, iğne. Tabii günümüzde kullanılan iğnelerin çok keskin, çok ince olmaları batma ağrısını ortadan kaldırıyor.
Sözünü ettiğimiz istisnalardan birisi hipnoz. Hipnozla diş çekimi yapılabilecek denli anestezi elde edildiğine dair yayınlar eskiden beri biliniyor. Fakat hipnozdan faydalanma biçimi anestezi elde etmekten çok, hastaların korkularını kontrol etmek yönünde oluyor.
Hamilelikte diş tedavilerinin yapılması sakıncalı mı?
Hamilelikte çok zorunlu olmayan tıbbi müdahaleler genellikle doğum sonrasına ertelenir. En doğru olan diş sorunlarını hamile kalmadan önce çözümlemek olacaktır. Çeşitli nedenlerle hamilelik döneminde dişlerin çürüme riski artar. Küçük çürükler bile hızla derinleşebilir. Bunun yanı sıra hormonal değişikliklerin sonucu diş etlerinde de sorunlar ortaya çıkar. Dişetleri koyu kırmızı ve şiş görünümlüdür. Kolayca kanar. Duyarlılığı artar. Bazen oldukça büyük boyutlara ulaşabilen dişeti tümörleri görülür. "Gebelik tümörü / Epulis Gradivarum" adı verilen bu tümörler eğer anne adayının fonksiyonlarını etkileyecek denli büyükse opere edilirler. Aksi takdirde müdahale edilmez, çoğu zaten doğum sonrasında kendiliğinden ortadan kalkar.
Hamilelerin yapabilecekleri en iyi şey ağız bakımlarına her zamankinden daha fazla önem vermek olacaktır. Ayda bir diş hekimine giderek diş taşı ve plak kontrolü yaptırmak, hekimin önerdiği bakım işlemlerini harfiyen yerine getirmek diş ve ağız sağlığı açısından sorunsuz bir hamilelik sağlayacaktır.
Anestezi gerektirmeyen başlangıç halindeki çürüklere hamileliğin her döneminde tedavi yapılabilir. Hiçbir sakıncası yoktur. Fakat anestezi gerektiren dolgular, diş çekimleri gibi işlemlerin eğer mutlaka gerekliyse 4-6. aylar arasında yapılması
tercih edilir. 1-3. aylar fetusun gelişimi açısından çok önemli olduğu için
çok gerekmedikçe anestezi ve ilaç kullanımından kaçınılır. 7-9 aylarda fetus iyice büyüdüğü için hamile hastaların koltukta uzun süre oturmaları güçleşmektedir. Daha büyük cerrahi işlemlerin gebeliğin sonrasına bırakılması uygundur. Sürekli ağrılara ve apselere neden olan diş sorunlarının annede yaratacağı stresler, fetus üzerinde uygun dönemde yapılan diş tedavilerden çok daha fazla yan etkiye neden olur. Bu aşamadaki diş sorunları 4-6. aylarda çözümlenmesi en doğru tercih olacaktır.
Gereksiz ilaç kullanımından sadece hamilelikte değil her zaman kaçınmalıyız. Diş hekimliğinde çok kullanılan ağrı kesicilerin teratojenik (fetus'a zararlı) etkileri çok fazla. Bazı antibiotik gruplarının dışında çoğu antibiotiğin güvenirlilik sorunları var. Bu konuda kesinlikle diş hekiminize ve kadın-doğum uzmanınıza danışarak onların önerilerine uymalısınız.
Hamilelerin kaçınması gereken en önemli tıbbi
girişimlerden biri de röntgen çekimleridir. Diş röntgenlerinde çok
düşük dozlarda radyasyon verilmektedir. Fakat yine de ancak çok gerekli ise düşük dozlarda bir-iki tane ve kesinlikle kurşun önlük giyerek çektirilmelidir.
Dişim ağrıyor, hangi antibiotiği alayım?
Hiçbirini. Öncelikle diş hekimine başvurun. Gerekli ise o size önerecektir. Antibiotiklere ihtiyaç duyduğumuz durumlar gerçekte sanıldığından çok daha azdır. Diş ağrılarının çok büyük çoğunluğunda antibotiklerin ağrının azalmasına hiçbir katkısı yoktur. Sadece genel sağlığı etkileyecek derecede büyük apselerde, kapakçık sorunu ya da bağışıklık sistem hastalığı olan kişilerde koruyucu olarak kullanmaktayız. Hatta alışılmışın aksine diş-çene cerrahisi girişimlerinden sonra bile antibiotik kullanımı terk edilmektedir.
Dişiniz çok ağrıyor ve diş hekimine acilen ulaşma şansınız da yoksa daha önce kullandığınız bir ağrı kesici varsa onu kullanabilirsiniz.
Unutmayın gereksiz ve yanlış antibiotik kullanımı mikropların ilaca karşı direnç oluşturmalarına neden olacak ve o antibiotiye gerçekten ihtiyacınız olduğunda ne yazık ki artık size yarar sağlamayacaktır.
Diştaşı temizliği dişlere zarar verir mi?
Maalesef sık sorulan bu soru çok yanlış bir inanışı ifade ediyor. Diş taşı ağız sağlığı için son derece zararlı bir yabancı cisimdir. En kısa sürede ağızdan uzaklaştırılmalıdır. Aksini savunacak mantıklı ve bilimsel hiçbir dayanak yoktur. Diş taşı temizliği basit ve hastayı çok rahatlatan bir işlemdir. Sadece aşırı miktarda diş taşı oluşumlarının temizliğinden sonra birkaç gün süren hafif hassasiyet oluşabilir.
Ağzımda kötü bir koku hissediyorum. Neden olabilir? Bundan kurtulmak için ne yapmalıyım?
Ağız kokusu (halithosis) sosyal ilişkileri etkileyen bir
problem olmasının yanı sıra çok büyük olasılıkla bir hastalığın
da belirtisidir. Çoğu zaman kişiler kendi ağız kokularını
hissetmezler. Bu nedenle doktora gitme ihtiyacı da duymazlar. Bu
yüzden tedavi gecikir ve kişinin sosyal ilişkilerini de olumsuz
etkiler. Oruç tutmak, sarmısak, soğan gibi yiyecekler
yemek geçici ve hastalıkla ilişkili olmayan bir ağız kokusuna
neden olurlar. Yine sabah uykudan kalkıldığında hafif bir ağız
kokusu olabilir. Bu da geçici bir durumdur. Endişe duyulması
gereken gerçek ağız kokusudur.
Gerçek ağız kokusu %90 a yakın oranda ağız
içinden kaynaklanır. Kokunun kaynağı çeşitli nedenlerle ağızda
çoğalan havasız ortam bakterilerinin (anaerob bakteriler) yaydığı uçucu
sülfür gazlarıdır. Başlıca ağız içi sebeplere bir göz atalım.
1. Dil: Ağız kokusu
şikayetlerinin büyük bölümünün kaynağı dildir. Dilin üst
kısmındaki kıvrımlar anaerob bakterilerinin üremesine çok
uygundur. Bu nedenle dilin üst kısmı da mutlaka dişlerle beraber
fırçalanmalıdır. Bu normal bir fırçayla olabileceği gibi özel dil
fırçalarıyla da yapılabilir. Dili fırçalamak bulantıya neden
olabilir. Eğer nefes verirken fırçalayıp nefes alırken fırçayı
çekesrek bulantı olmayacak ya da çok azalacaktır.
2. Dişeti hastalıkları: Dişetinin
iltihabi hastalıkları dişetlerinde kanamaya neden olur. Gerek kan
pıhtısının gerekse ilthabi sıvıların neden olduğu kötü koku
hastalığın ileri dönemlerinde hastanın kendisini dahi rahatsız
edecek kadar belirgindir.
3. Çürük dişler: İlerlemiş
çürüklerde diş canlılığını kaybedebilir. Ölmüş olan diş dokuları
şiddetli bir ağız kokusuna neden olurlar.
4. Diğer lokal nedenler: Eskimiş
ve yerinden oynamış protez ve dolgular, sürmesini tamamlayamamış
yirmi yaş dişleri de ağız kokusuna neden olurlar.
Ağız kökenli olmayan halithosise bir çok
hastalık neden olabilir. Bunların önemli bir bölümü kronik
tonsillit (bademcik), kr. sinüzit, kr. faranjit gibi üst solunum
yolları hastalıklarıdır. Mide ve yemek borusu hastalıkları,
karaciğer ve böbrek yetmezliği, akciğer enfeksiyonları da ağız
kokusu nedenleri arasındadır. Sistemik hastalıklardan diabet
(şeker) de tipik bir aseton kokusu alınır.
Ağız kokusunun tedavisinde asıl amaç
etkenin ortadan kaldırılmasıdır. Ağız içi nedenlere bağlı
kokularda kokuya neden olan hastalıklı durum diş hekimi tarafından
ortadan kaldırılacaktır fakat hastanın ağız hijyenini en üst
seviyede tutacak bakım alışkanlıklarını edinmesi tedavinin en
önemli aşamasıdır. Hijyen yetersiz olunca koku kısa bir süre sonra
yeniden ortaya çıkacaktır. Ağızdan kaynaklanmayan kokular için de
temel prensip değişmez; neden olan hastalık tedavi edilmelidir.
Tedavinin zaman aldığı durumlarda kokuyu azaltmak, maskelemek için
çeşitli yardımcı uygulamalar vardır.
Bunların başında klorheksidinli, çinkolu ağız
gargaraları gelir. Bu gargaralar bakteri sayısını azaltır ve uçucu
sülfür gazlarını etkisiz hale getirirler. Bikarbonatlı ve
triklosanlı diş macunları da kokuyu maskeler.. Naneli sakızların
çiğnenmesi de faydalı olmaktadır. Fakat bunların hiçbir zaman
gerçek anlamda bir çare olacağını düşünmeyin, sadece kısa süreli
olarak kokuyu azaltan yardımcı uygulamalardır.
|